Monday, September 24, 2007

Herkes Hrant Dink’i tanımalı

Türkiye’deki azınlıkların tükenişine Ermeni cemaatinden hoş ve anlamlı bir direnç çığlığı yükseliyor bir yıldır. Hrant Dink, Türkçe ve Ermenice yayınlanan Agos’un yaratıcısı.

Kumru BİLİCİ
Radikal/ISTANBUL
-
Herkes Hrant Dink’i tanımalı ama öyle uzaktan değil; elini sıkabilecek, gözüne bakabilecek ve kafasının içindekileri onun tatlı dilinden dinleyebilecek kadar yakından.
Eğer herkes Hrant Dink’i tanirsa anlayacak çünkü Türkiye’deki kültür mozaiğinin önemini ve yavaş yavaş neleri yitirmekte olduğumuzu. Onu tanıyınca birbirimize ne kadar benzediğimizi anlayacak herkes Ermeni ve Türk. Ve bu topraklarda omuz omuza yaşamanın güzelliğini anımsayacak.

Bir insan dostu
Hrant Dink bir Ermeni. İstanbul’daki Ermeni cemaatinin en renkli yüzlerinden biri ve Ermenice – Türkçe yayımlanan haftalık Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni. Gerçek bir insan dostu olan Dink, bir yıldır canla başla uğraşılarak çıkarılan Agos’un kurucularından aynı zamanda.
Çok kolay bir hayatı olmamış Dink’in. O yüzden gazete çıkarmak gibi kimi zaman baş ağrıtan bir işi yapmaktan kaçınmamış. “Hayat sevmek kadar, kavga etmek zaten” diyor.



Malatya’da doğmuş Dink. Sonra köyden kente göç gerçeği içinde İstanbul’a gelmişler, o daha 8 yaşındayken. Anne ve babası ayrılınca yatılı okullara yollanmış. Üniversitede biyoloji okumuş ama kişiliğine pek uymadığından olsa gerek , felsefeye yönelmiş. Bir süre de felsefe okuduktan sonra “kavga edip” okuldan ayrılmış. Kolay başlamayan hayatına yine kolay olmayan bir işle devam etmiş, insanlara “okusunlar” diye kitap satmaya başlayarak. Derken Agos’u çıkarmaya karar vermişler. “Agos bir ihtiyacın ve rahatsızlığın sonucunda ortaya çıktı” diyor Hrant Dink; “Biz Ermeni cemaati olarak son 20 yılda evlerimize kapanıp, bir solucan gibi kendimizi saklayarak yaşamak zorunda kaldık. Bunun bir nedeni 80’li yıllarda ASALA’nın yaptıklarıydı. ASALA yurt dışında bir eylemde bulunduğu zaman biz burada eziliyorduk. Onları hiç tasvip etmediğimiz halde onların da, bizim de Ermeni oluşumuz, bize bir Ermeni ezikliği yaşatıyordu. Tam bunlar unutulurken, adımız PKK ile birlikte anılmaya başlandı. Bu ise çok daha incitici, körü körüne , kasıtlı yapılan bir şeydi ve biz artık bunlara karşı bir şey yapmalıydık.”
Birileri onalari yanliş tanımıştı ve onlar kendi doğrularını anlatmak zorundaydılar. “Türkiye’de devletin azınlıklara tanınan haklarda ve yardımlarda giderek daha cimri davranması” da seslerini ve varlıklarını duyurmaya zorunlu kılmış onları. Hrant Dink’e göre Ermeniler’in bu ülkeye kattığı ve katacağı çok şey var ve onların çalışkanlığı, yaratıcılığı böyle bir itilmişliği hak etmiyor. “çünkü” diyor “ biz bu ülkenin demokrasisine çok şey kazandırabilirdik”. Agos’un hergün artan trajı da doğru yolda olduklarını gösteriyor. Tüm dünya ülkelerinde hatta Amerika’da okurları olan Agos “tohumun filizlendiği yer, ark” demek.
Dink öylesine bizden biri ki “N’olucak bu memeleketin hali?” dediğimizde bu konuda ne kadar çok kafa yorduğunu belli eder bir şekilde “bana asıl onu sormanız lazım”diyor. Türkiye için iyi şeyler düşünüyor ama demokratlara ve aydınlara biraz küskün. Ona göre Türkiye’deki aydınlar, kendi tarihlerini sorgulama aşamsını geçirmediler ve bunu geçirmeyen aydın da gerçek aydın değil. “Laf ebeliği değil aydınlık. ‘Biz neydik, ne olduk, nereye gidiyoruz’un hesabını yapabilecek aydınlar lazım “diyor. Türk demokrasisinin bu açıdan şanssız olduğu inancında ama gelecekten umutlu olduğunu da ısrarla vurguluyor.

Yürüdüğü yolda yalnız
Hrant Dink, her konuda düşünen ve düşünceleri için mücadele veren biri. Ama Ermeni cemaati için biraz “tehlikeli” onun bu çırpınışları. “Ermeni insanı böyle sivri adamları sevmez. Hoşuna gider birinin onun söylemek istediğini söylemesi ama sizden de elinden geldiğince uzak durur” diye acıklıyor cemaatin ona karşı geliştirdiği tepkiyi. Buna rağmen hak veriyor onlara. “Korkmak” diyor bizim halkımızın en doğal savunma silahı olmuştur. Onların o silahıyla hiç oynamamak ve o silahla hiç dalga geçmemek gerekir”. Dink, baştan kabul etmiş yürüdüğü yolda yalnız bırakılmayı. Bunu anlayışla karşılamış. Ama buna rağmen dostu çok onun, hem de her türden. “Dostlar bağlıyor bizi bu ülkeye” diyen Hrant Dink, bu ülkeyi ve bu ülkedeki insanları çok seviyor. Üç çocuğu var ve onların da burada yaşamasını, gerekirse onun çektiklerini çekmesini, kavga etmesini istiyor. Öyle içten söylüyor ki, “ben kavga etmeyen, türkü söylemeyen ve oynamayan insanı sevmem” sözlerini, bir kez daha düşünüyoruz ister istemez birbirimize ne çok benzediğimizi.
Evet, Hrant Dink’i herkes tanımalı. Ya da adı Hrant olmasa da bir zamanlar bu ülkenin en güzel motiflerini oluşturan ve gittikçe biraz daha kendimizden uzaklaştırdığımız azınlıklardan birilerini. Üstelik böylesine gayretli ve yaratıcıysa o insan, mutlaka tanımalıyız. Ama öyle uzaktan değil, gözünün içine bakarak, yazdığını okuyarak, yakından, yüreğinden tanımalıyız...
22 Şubat 1997/ Radikal

No comments: